İŞLENMEMİŞ SUÇLAR BİRİMİ
4 tarafı siyah duvarlarla çevrili bir odada uyanan adam, yan odada çığlık atan bir kadın...
Uyarı: Oyunu sahnelemeden önce mail yoluyla veya İnstagram üzerinden iletişime geçip izin istemeniz ZORUNLUDUR! Oyun hakkındaki görüş ve önerilerinizi bu sayfanın en altında yorum olarak ya da mail / instagram yoluyla belirtebilirsiniz. Sahnelediğiniz oyunlarımdan fotoğraf/video göndermeniz rica olunur. Keyifli okumalar dilerim...
Aşağıdaki mail adresinden bana ulaşabilirsiniz.
ahmet736arslan@gmail.com
Yeni yayınladığım oyunlardan haberdar olmak ve iletişime geçmek için İnstagram'dan takip edebilirsiniz 👇
Ya da buraya tıklayarak siteye abone olabilir ve yeni içeriklerden mail yoluyla haberdar olabilirsiniz.
Oyunu radyo tiyatrosu olarak dinlemek isterseniz aşağıdaki linke tıklayabilirsiniz.
Oyun yazma sürecimle ilgili videolar paylaştığım kanalımı aşağıdaki linkten inceleyebilirsiniz.👇
SAHNEDEN
-Alanya Sokak Tiyatrosu
(Cafe de Kabare Sahnesi)
(8 Temsil)
KARAKTERLER
Aslı : 30-35 yaşlarındadır.
Ercan: 30-35 yaşlarındadır.
SAHNE 1
Sahne tüm duvarları siyah bir odadır. Sahnenin sol tarafında küçük bir pencere bulunmaktadır. Pencere sahne tarafından açılmamaktadır ve arkasını göstermemektedır. Sahnenin sağ tarafında bir kapı bulunmaktadır. Kapının altında yaklaşık 5 cm’lik boşluk vardır. Kapının anahtar deliği olmamalıdır. Sahnenin ortasında bir yatak vardır. Yatağın yanında küçük bir masa vardır.(Yatakta Ercan uyumaktadır. Üzerinde eskimiş, kötü görünümlü kıyafetler vardır. Oyun Aslı’nın sesi ile başlar. -Aslı’nın sesi mikrofondan veya sahne yanından duyulabilir. Sahne şartları ve yönetmen tercihine bırakılmıştır. Önemli olan ilk sahnede Aslı’nın görünmeMEsidir.-)
Aslı (Ses): İmdat! Kimse var mı? İmdat!...
(Ercan korkarak uyanır. Etrafına şaşkınlıkla bakar.)
Aslı (Ses): Ne olur yardım edin!
(Ercan yataktan kalkar.)
Ercan: (Başı ağrımaktadır. Başını tutarak konuşur.) Nerdeyim ben ya?
Aslı (Ses): Orda biri mi var. Lütfen bana yardım edin! Yalvarırım yardım edin!
Ercan: Ahh başım… lütfen biraz sakin olur musunuz…
Aslı (Ses): (Nefes nefese korkarak) Her tarafı siyah duvarlarla çevrili bir odadayım. Küçük bir pencere ve kilitli kapı dışında hiç çıkış yok.
(Ercan etrafına bakar ve cevaplar.)
Ercan: Odada bir yatak ve masa da var mı?
Aslı (Ses): (Hala telaşlı) Evet. Nerden bildiniz?... Yoksa siz mi kapattınız beni buraya? Kimsiniz siz? Ne istiyorsunuz benden?
Ercan: Hanımefendi! … Rica ediyorum biraz sakin…. Şu an aynı durumdayız.
Aslı (Ses): Nasıl?
Ercan: Ben de sizinkinin aynısı bir odada kapatılmış durumdayım.
Aslı (Ses): Ne demek şimdi bu?
Ercan: Bilmiyorum. Uyandığımda burdaydım.
Aslı (Ses): Nasıl bu kadar sakin olabiliyorsunuz? Çıldırmak üzereyim!
Ercan: Size faydası olmayacak şeyleri yapmayın.
Aslı (Ses): Şu durumda bana faydası olacak ne olabilir!
Ercan: Duvarlara vurabilir misiniz?
Aslı (Ses): Ne?
Ercan: Duvarlara vurun da odalarımızın birbirine yakınlığını anlayalım.
Aslı (Ses): Bir dakika…. küçük pencerenin olduğu kısma vuruyorum.
(Uzaktan bir vurulma sesi duyulur.)
Ercan: Kapıya vurabilir misiniz?
(Aslı sahnede görünen kapının dış tarafına vurur.)
Ercan: Tahmin ettiğim gibi.
Aslı (Ses): Diğer tarafta siz mi varsınız?
Ercan: Evet…. Komşu koğuşlarda kalıyoruz.
Aslı (Ses): (Hala sinirlidir.) Bu sakinliğiniz beni delirtmek için fazlasıyla yeterliyken bir de üstüne koğuş falan demeyin!
Ercan: (Alayla) Şu durumda kelimelerimi seçerek konuşmadığım için özür dilerim.
Aslı (Ses): Çok da zor olmasa gerek!
Ercan: Bakın, sizi çok iyi anlıyorum, zor bir durumdayız ama benimle düşman gibi konuşmanıza gerek yok. Şu an aynı takımdayız.
Aslı (Ses): Evet, koğuş yerine takım arkadaşını kullansak daha iyi!
Ercan: Sanırım sonunda anlaşabildik…. ben Ercan.
Aslı (Ses): Aslı.
Ercan: İçinde bulunduğumuz durumla ilgili bir fikrin var mı?
Aslı (Ses): (Bey’i vurgulayarak) Yok beyefendi, maalesef yok!
Ercan: Bey, Hanım falan dışarıdaki modern dünyada kullanılan kelimeler. Bu kapalı kutuların içinde birbirimizi kandırmaya gerek yok. Ercan diyebilirsin bana.
Aslı (Ses): Pardon da nezaket ne zamandan beri birbirimizi kandırmak oldu?
Ercan: Bu hücrelere kapatıldığımızdan beri Aslıcım.
Aslı (Ses): Tanıştığıma memnun oldum beyefendi! Sizinle bu saçma muhabbeti yapmak yerine sessizce ölmeyi bekleyeceğim.
Ercan: Ne yani bir odada tutsak edildik diye hemen ölecek miyiz?
(Bu esnada Ercan kapıyı zorlar. Açmaya çalışır.)
Ercan: İnan şu an 5 yıldızlı bir koğuştayız. Sonuçta ayaklarımıza koca taşlar bağlanmış halde bir denizin içinde de uyanabilirdik.
Aslı (Ses): Keşke… ne olduğunu anlamadan ölüp giderdik en azından.
Ercan: Seni bir köprüden kendini atmaya çalışırken mi tutup getirdiler buraya?
Aslı (Ses): Sizi de TEDx’te motivasyon konuşması yaparken yakaladılar sanırım. (Alay edercesine) “Her şeye rağmen hayata tutunmak”
Ercan: Burda uyanmadan önce en son hatırladığın şey ne?
Aslı (Ses): (Alayla) Bir köprüde kendimi atmaya hazırlanıyordum.
Ercan: Aslı! Bu ciddi bir soru
Aslı (Ses): Bankaya gidiyordum.
Ercan: Çok garip…
Aslı (Ses): Neymiş garip olan?
Ercan: Ben de bankaya gidiyordum.
Aslı (Ses): Ee ne olmuş yani? Günde bilmem kaç milyon insan bankaya gidiyor.
Ercan: Ama bu bilmem kaç milyon insan yan yana iki hücreye kapatılmıyor değil mi?
Aslı (Ses): Hangi bankaya gidiyordun?
Ercan: Merkezde… Postanenin karşısındaki SaklıBank…. Sen?
Aslı (Ses): Ben de…
Ercan: Çok saçma. Aynı bankaya giderken kaçırıldık mı yani?
Aslı (Ses): Belki de bankaya varmışızdır. Sonra soyguncular gelmiştir.
Ercan: Bizi rehine aldılar ve pazarlıkta mı kullanacaklar?
Aslı (Ses): Pazarlıkta kullanacak olsalar hala bankada olmamız gerekirdi.
Ercan: Belki de hala bankadayızdır.
Aslı (Ses): Ee sadece iki rehine mi aldılar? Sen ve ben?
Ercan: Sadece ikimiz olduğunu nereden çıkardın ki? Yan yana dizilmiş onlarca hücre olabilir.
(Ercan sırayla duvarlara vurup bağırmaya başlar.)
Ercan: Kimse var mı? Hey! Kimse var mı!
(Bu esnada bir anda sahnenin ışıkları söner. Kısa bir gerilim müziği duyulur. Karanlıkta küçük pencereden bir karton kutu sahneye atılır. Sahne yeniden aydınlanır.)
Aslı (Ses): (Korkarak) Odama bir karton kutu attılar... Ercan beni duyuyor musun?
Ercan: Sakin ol… Bende de aynısından var.
Aslı (Ses): Hep senin yüzünden. Neden gidip etrafa yumruk sallıyorsun ki?
Ercan: Bizim dışımızda birilerinin olup olmadığını başka nasıl öğrenecektik?
Aslı (Ses): Bunu öğrenmenin tek yolu bu muydu gerçekten?
Ercan: Kusura bakma senin gibi avazım çıkana kadar bağıramıyorum.
Aslı (Ses): Mutlu musun? İçi bomba dolu kutularla paramparça edecekler bizi.
Ercan: Eğer buradan sağ salim çıkabilirsek seni kendi ellerimle bir psikoloğa götüreceğim.
Aslı (Ses): Buradan sağ salim falan çıkamayacağız bay iyi niyet!
Ercan: Bomba ne alaka ya? Belki de buradan kurtulmamız için gerekli birkaç alet vardır içinde.
Aslı (Ses): (Alayla) Yok canım! Pasta börek falan koymuşlardır. Bizi tonton teyzeler kaçırdı çünkü…
Ercan: Bunu öğrenmenin tek bir yolu var.
Aslı (Ses): Evet. Oturup bombaların patlamasını bekleyeceğiz.
(Ercan yavaşça kutuya yaklaşıp açmaya başlar.)
Aslı (Ses): Ercan sakın!... Bak aklından bile geçirme!... sana diyorum!
(Ercan kutuyu tamamen açar.)
Ercan: Haklıymışsın!
Aslı (Ses): (Telaşla) Kablolar mı var… Kırmızıyı kes!... Çabuk kırmızı kabloyu kes!
Ercan: Açlıktan ölmek istemiyorsan kutuyu aç.
Aslı (Ses): Ne!
Ercan: Korkma aç diyorum!
(Ercan kutudan 3 tane poğaça, 2 tane meyve suyu, 2 tane su çıkarır. Aslı’nın da kutuyu açtığını anladığımız sesler duyulur. Ercan poğaçalardan birini yemeye başlar.)
Aslı (Ses): Şaka gibi! Koskoca kutudan çeyrek ekmek çıktı… Üstelik bayat.
Ercan: Su falan da yok mu?
Aslı (Ses): Hayır. Sende su da mı var?
Ercan: (Biraz durur.) Yoo belki sende vardır diye sordum.
(Ercan kutudan çıkarıp yere koyduğu yiyecekleri sessizce masanın üstüne koyar.)
Aslı (Ses): Bu bayat ekmeği yiyeceğime açlıktan ölürüm daha iyi.
Ercan: Dışardan yemek sipariş etmiyoruz… Ne verirlerse onu yemek zorundayız.
Aslı (Ses): Sen yiyecek misin?
Ercan: Başka seçeneğimin olduğunu sanmıyorum.
Aslı (Ses): Ben yemeyeceğim.
Ercan: Bana versene.
Aslı (Ses): Ne?
Ercan: Yemeyeceksen bana ver.
Aslı (Ses): Nasıl vereceğim ki?
Ercan: Kapının altındaki boşluktan uzatabilirsin.
Aslı (Ses): Bir dakika.
Ercan: Yemeyeceğine eminsin değil mi?
Aslı (Ses): Dilim damağım kurudu. Şu an tek istediğim şey kana kana su içmek.
Ercan: Hala prensesler gibi davranıyorsun.
Aslı (Ses): Su dedim su! Temel ihtiyaçlar ne zamandan beri prenseslik oldu.
Ercan: Tek çocuksun değil mi?
Aslı (Ses): Off ne alakası var şimdi?
Ercan: Seni çok yanlış yetiştirmişler.
Aslı (Ses): Seni de aslanlarla beraber kafeste büyüttüler herhalde. (Alay ederek) Altar’ın oğlu Tarkan!
Ercan: Ekmeği verecek misin?
Aslı (Ses): Al!
(Aslı kapının altından ekmeği uzatır. Ercan ekmeği alır ve masaya bırakır.)
Ercan: Ee hala banka soyguncuları tarafından kaçırıldığımızı mı düşünüyoruz?
Aslı (Ses): Filmlerde bankanın etrafını saran polislerden pizza falan istiyorlardı. Bu bayat ekmek ne şimdi?
Ercan: Belki de hiç bankaya varmamışızdır?
Aslı (Ses): Yol üstünde aynı organ mafyasına mı denk geldik?
(Ercan, kıyafetini kaldırıp altından karnına bakar.)
Ercan: Ben de ameliyat izi falan yok.
Aslı (Ses): Saçmalama! Böbreklerimizi almış olsalar bizi neden hala tutsunlar?
Ercan: E sen dedin organ mafyası diye!
Aslı (Ses): Bankaya gitmek dışında başka bir ortak yanımız olmalı.
Ercan: Sanmıyorum.
Aslı (Ses): Ne demek sanmıyorum?
Ercan: Kızım ben sokak çocuğuyum. Senin gibi prensesle ne ortak yanım olabilir?
Aslı (Ses): Madem öyle ne işin var bankada?
Ercan: Belki de kredi çekmeye gidiyordum ne biliyorsun?
Aslı (Ses): Öyle herkese kredi vermiyorlar haberin olsun.
Ercan: Dışarıdaki dünyanın ne kadar acımasız olduğunu hatırlattığın için sağol.
(Bir anda ışıklar söner. Çok loş bir ışıkta Ercan’ın silüeti görünmektedir.)
Aslı (Ses): (Korkarak çığlık atar.) Ercan!... Işıklar gitti!
Ercan: Burda da gitti.
Aslı (Ses): (Ağlamaklı) Off çok karanlık…. çok karanlık ya!
Ercan: Biraz bekle gözün alışsın sonra kapının olduğu tarafa gel.
(Ercan kapının olduğu tarafa gider.)
Aslı (Ses): Hala hiçbir şey görmüyorum.
(Ercan kapıya vurur.)
Ercan: Bak kapıya vuruyorum. Duyuyor musun?
Aslı (Ses): Evet duydum.
Ercan: Yavaşça sesi duyduğun tarafa gel.
Aslı (Ses): Tamam buldum kapıyı.
(Ercan kapının önüne oturur ve yaslanır.)
Ercan: Işıklar tekrardan gelene kadar burada oturalım
Aslı (Ses): (Ağlamaklı) Ben karanlıktan çok korkarım.
Ercan: Korkacak bir şey yok. Bak hemen kapının arkasındayım.
Aslı (Ses): Sanki burada bana bir şey olsa engel olabilecek misin?
Ercan: İstersen kapının altından elimi tutabilirsin.
(Aslı bir süre sessiz kalır.)
Ercan: Yani korkmaman için.
Aslı (Ses): Gerek yok.
Ercan: Sen bilirsin.
(Bir süre sessizlik olur.)
Aslı (Ses): Neden ışıkları kapattılar ki durup dururken?
Ercan: Az önce akşam yemeğini gönderdiler şimdi de uyuyun diyorlar herhalde.
Aslı (Ses): Ne yapacağımıza da karar veren bir örgütün elindeyiz demek.
Ercan: Aa bak soyguncular, organ mafyaları derken örgüt ihtimalini gözden kaçırmışız.
Aslı (Ses): (Çocuksu bir korkaklıkla) Işıklar tekrardan gelene kadar sadece güzel şeylerden konuşsak?
Ercan: Peki… sen nasıl istersen.
(Bir süre sessizlik olur.)
Ercan: Ee konuşacak pek de güzel bir şey yok herhalde.
Aslı (Ses): Güzel şeyler hemen akla gelmiyor işte.
Ercan: Ailenle mi yaşıyorsun?
Aslı (Ses): Evet.
Ercan: O zaman evli değilsin?
Aslı (Ses): Değilim.
Ercan: Hala aileyle beraber yaşamak nasıl bir duygu?
Aslı (Ses): Fena değil…. en azından hasta olduğumda sıcak çorba yapacak birileri var.
Ercan: Bak o iyiymiş.
Aslı (Ses): Sen?
Ercan: Bende o işler biraz karışık.
Aslı (Ses): Ne demek karışık?
Ercan: Ben çocukken ayrıldılar. Bazen birinde… bazen diğerinde… Tabi şimdi yalnız yaşıyorum.
Aslı (Ses): Zor olsa gerek.
Ercan: Sadece iyi şeyler konuşacağız dedik… daha fazlasını anlatamam.
Aslı (Ses): Belki de çok iyi arkadaşların olmuştur.
Ercan: Aşk meşk işlerinden bahsediyorsan oralar da pek iç açıcı değil.
Aslı (Ses): Yok yok… hani kardeşten öte arkadaşlıklar olur ya?
Ercan: Ha… tabi tabi… sokakta büyüyen her çocuk gibi çok fazla dostum vardı… ama çoğu içerde şimdi… Sokakta büyüyorsan bir şekilde polisle yolun kesişiyor.
Aslı (Ses): Sen?... Hiç suç işledin mi?
Ercan: Küçük şeyler oldu ama yakalanmadım.
Aslı (Ses): Ne kadar küçük şeyler?
Ercan: Arada marketten makarna, ekmek falan çalıyordum… köşedeki mağazadan da mavi bir tişört... yok yok sarıydı….
Aslı (Ses): Bunlar küçük şeyler mi?
Ercan: Sen hiç çalmadın mı?
Aslı (Ses): Saçmalama.
Ercan: Seninle hiç ortak yanımız olmadığını söylemiştim…. farklı dünyaların insanlarıyız.
Aslı (Ses): Çalmak yerine çalışıp alın terinle kazanabilirdin mesela?
Ercan: Evet evet… tüm işverenler de beni işe almak için sırada bekliyordu.
Aslı (Ses): Neden olmasın?
Ercan: Çalışma hayatı o kadar da toz pembe değil prenses.
Aslı (Ses): Ailemle yaşıyorum diye bana şu muameleyi yapma!
Ercan: Sen çalışıyor musun?
Aslı (Ses): Ders çalışıyorum.
Ercan: Kâğıt kalem işleri… pek anlamadığım şeyler.
Aslı (Ses): Gelecek ay sınava gireceğim… tabi şu bataklıktan kurtulabilirsem.
Ercan: Atanıp memur olacaksın yani.
Aslı (Ses): Zor biraz…. ama insan istiyor işte.
Ercan: Annemin yanında kalırken hep memur olmam için çok ders çalışmam gerektiğini söylerdi.
Aslı (Ses): Hem de çok….
Ercan: Ben de merak etme derdim ben olamasam da memur biriyle evlenirim.
Aslı (Ses): O da zor biraz.
Ercan: Neden zormuş?
Aslı (Ses): Diyorsun ya farklı dünyaların insanıyız diye… o hesap işte.
Ercan: Ne yani sen atanırsan ille de memur biriyle mi evleneceksin?
Aslı (Ses): Bilmem… belki de.
Ercan: E bizim iş şimdiden yattı
Aslı (Ses): Ne işi?
Ercan: Ben burdan çıkarsak bi çay içeriz diye düşünmüştüm.
Aslı (Ses): Saçma sapan konuşmayın Ercan Bey!
Ercan: Ooo Bey’e geri döndük hemen. Işıklar sönünce neredeyse elimi tutacaktınız hanımefendi.
Aslı (Ses): Peki… bu kadar yeter! Ben yatağıma dönüyorum!
(Aslı’nın gittiğini gösteren ayak sesi duyarız.)
Ercan: Ne güzel konuşuyorduk işte, ne yapacaksın yatakta?
Aslı (Ses): Uyuyacağım beyefendi!
Ercan: Hemen de kızıyorsun ya. Ne dedim ki sanki?
Aslı (Ses): Beyefendi! İyi geceler!
Ercan: Tamam tamam… öyle olsun madem… sana da iyi geceler prenses.
(Loş olan ışık da kapanır ve sahne tamamen karanlık olur.)
SAHNE 2
Sahnenin ortasında geniş bir masa vardır. Masanın üstünde yan yana 3 tane monitör vardır. Monitörlerin yanında seyircilerin de görebileceği 3 kırmızı buton bulunmaktadır. Masanın altında bir karton kutu vardır. Arka tarafta büyük bir pano asılıdır. Panoda içinde Ercan’ın da olduğu birkaç kişinin fotoğrafları vardır. Fotoğraflar arasında kırmızı oklar uzanmaktadır. Panonun yanında büyük boyutta mekân krokileri ve şehir içi yolları gösteren haritalar asılıdır.
(Masada Aslı oturmaktadır. Kıyafetleri resmidir. Kırmızı butonlardan birine basar. Yan tarafta yüksek bir ses duyulur.)
Aslı: (Korkuyormuş gibi yaparak) Ercan!... Ercan uyandın mı?
(Bir önceki sahnede Aslı’nın sesini duyduğumuz şekilde bu sahne de Ercan’ın sesi dışarıdan duyulur.)
Ercan (Ses): (Uykuludur.) Evet… ne oldu?
Aslı: İçeriye bir kutu attılar.
Ercan (Ses): Burda da var.
Aslı: Ne olabilir?
Ercan (Ses): Işıkları açtıklarına göre kahvaltımız gelmiştir.
Aslı: Başka bir şey olmasın?... Açacak mısın hemen?
Ercan (Ses): Tabii ki…. Fena acıkmışım.
Aslı: Ben de açıyorum o zaman.
(Aslı masanın altında olan karton kutudan istemli olarak ses çıkarır. İçinden hiçbir şey çıkarmaz.)
Aslı: Off… yine bayat ekmek!
Ercan (Ses): Bunu da yemezsen açlıktan gidersin benden söylemesi.
Aslı: Şimdi evde olsaydım kızartılmış ekmeğe reçel sürüyor olacaktım.
Ercan (Ses): Günaydın prenses.
Aslı: Gerçekten hiç anlamıyorum. Hadi sen bir sürü suça karışmış, dosyası kabarık bir insansın. Bir şekilde tehlikeli adamların radarına girmişsindir de benim ne işim var burada?
Ercan (Ses): Prenses dediğim için kızdın herhalde çünkü bu söylediklerin küfürle hemen hemen aynı düzeydeydi.
Aslı: Yalan mı söylüyorum?
Ercan (Ses): Dosyası kabarık ne demek? Duyan da adam öldürdüm zannedecek.
Aslı: Belki de yapmışsındır.
Ercan (Ses): Sol tarafından mı kalktın sen?
Aslı: Dün geceden itibaren senin yüzünden burada tutuluyor olabilir miyiz diye düşünmeye başladım.
Ercan (Ses): Benim yüzümden olsa sadece burada ben olurdum. Belki de sen de anlattığın kadar prenses değilsindir.
Aslı: Peki o zaman istersen en başa dönelim.
Ercan (Ses): Ne demek en başa?
Aslı: Burada uyanmadan önce en son hatırladıklarımıza…
Ercan (Ses): Söyledim ya sana bankaya gidiyordum diye.
Aslı: Gidiyordun da… neden gidiyordun?
Ercan (Ses): Sen neden gidiyordun?
Aslı: Bir gün önce bankamatik kartımı yuttu. Yenisini alabilmek için gidiyordum.
Ercan (Ses): Bankamatikten yutulan kartlar otomatik olarak adrese geliyor diye biliyorum.
Aslı: Acelem vardı. Beklemek istemedim.
Ercan (Ses): Acelen olsa da vermezlerdi. Boşuna gidiyormuşsun.
Aslı: Tamam diyelim ki ben boşuna gidiyordum. Sen neden gidiyordun?
Ercan (Ses): Yeni hesap açtıracaktım.
Aslı: Buna inanmamı beklemiyorsun herhalde.
Ercan (Ses): Nedenmiş?
Aslı: Sen demedin mi sokak çocuğuyum diye. Banka hesabıyla falan ne işin var?
Ercan (Ses): Bir süre burada kalınca dışarıdaki modern dünyayı unuttun herhalde. Herkesin bir banka hesabına işi düşüyor.
Aslı: Banka hesapları da internetten açılabiliyor. Sen de boşuna gidiyormuşsun.
Ercan (Ses): Sonuç olarak boşuna gittiğimiz bir yer yüzünden ikimiz de buraya kapatıldık.
Aslı: Tabii senin doğru söylediğini varsayarsak.
Ercan (Ses): Sana yeniden aynı takımda olduğumuzu hatırlatmam gerekiyor sanırım çünkü yine düşmanmışız gibi davranmaya başladın.
Aslı: Aynı takımda olsak ne işe yarayacak? Baksana etrafına…
Ercan (Ses): Bir yolu olmalı…. çok çabuk pes ettik… hemen birbirimize düştük… onlar da bunu istiyordur zaten.
Aslı: Onların istediği bir şey varsa onu elde etmeden buradan bizi çıkartmazlar.
Ercan (Ses): Ne isteyebilirler ki? Tüm kıyafetlerimizi çıkarıp bu paçavraları vermişler. Telefon, cüzdan… her şey zaten ellerinde.
Aslı: Belki de istedikleri şey cebimizde değildir. Kafamızın içindedir.
Ercan (Ses): Nasıl yani?
Aslı: Bilmiyorum sadece fikir yürütüyorum.
Ercan (Ses): Görmememiz gereken bir şeyler mi gördük acaba?... belki de bankayı soymaya geldiler… sonra yanlışlıkla birinin maskesi düştü…
Aslı: ve sadece ikimiz mi gördük?
Ercan (Ses): Başa dönüyoruz. Belki de sadece ikimiz değilizdir demiştim sana.
Aslı: Anla artık şunu! Sen ve benden başka kimse yok. Birisi olsa çoktan sesini duymuştuk.
Ercan (Ses): Ses çıkaramayacak kadar kötü durumdaysa.
Aslı: Açlıktan ölmeyecek miktarda yemek gönderiyorlar. O kadar bitkin düşmesi imkânsız.
Ercan (Ses): Belki de sesini duyuramayacak kadar uzaktadır.
Aslı: Rehineler için futbol sahası tutup her birimizi bir köşeye koymuş olamazlar. En fazla ne kadar alanları olabilir ki? Hem de böyle yasadışı bir iş için?
Ercan (Ses): Peki sen kazandın…. Anlaşılan sadece ikimiz varız.
Aslı: Bildiğin, gördüğün gizli bir şey var mı?
Ercan (Ses): Öyle bir şey olsa senin de bilmen gerekmez mi?
Aslı: Madem aynı takımdayız benden bir şey saklamaman gerekiyor.
Ercan (Ses): Bu söylediklerin senin için de geçerli prenses.
Aslı: Anlattım zaten her şeyi. Ben ders çalışan tek derdi atanmak olan sıradan bir ev kızıyım ayrıca hiçbir arkadaşım da hapiste değil.
Ercan (Ses): Söylediklerimi bu şekilde yüzüme vuracaksan bundan sonra daha dikkatli konuşacağım.
Aslı: Sürekli aynı takımdayız diyen sen değil misin? Eğer aynı takımdaysak aramızda sır kalmamalı.
Ercan (Ses): Sır falan yok Aslı! İkimizde bize bunu yapanlardan daha masum insanlarız. Bir yanlış anlaşılma oldu ki buraya kapatıldık. Şimdi tek yapmamız gereken birbirimize güvenmek.
Aslı: Ee güvendik. Ne olacak? Nasıl çıkacağız buradan?
Ercan (Ses): Aslında aklımda bir fikir var.
Aslı: Dinliyorum.
Ercan (Ses): Onların taktiğiyle oynayacağız bu oyunu.
Aslı: Yani?
Ercan (Ses): Bu adamlar bize sürekli yemek gönderiyorlar… ışığı açıp kapatıyor… uyuyup uyandırıyorlar değil mi?
Aslı: Ee?
Ercan (Ses): Ee’si bir şekilde bizim sağ kalmamızı istiyorlar. Eğer bize zarar vermek isteseler çoktan bunu yapmazlar mıydı?
Aslı: İşledikleri suça ek olarak adam öldürme suçunu yüklenmek istemiyorlardır belki de.
Ercan (Ses): Yani bize bir zarar gelirse cezaları artacak değil mi?
Aslı: Muhtemelen.
Ercan (Ses): O zaman bize bi zarar gelse diyorum.
Aslı: Saçmalama
Ercan (Ses): Bunlar muhtemelen kameralardan bizi izliyordur. Eğer kendimize zarar vermeye karar verirsek buna dur demeleri gerekmez mi?
Aslı: Kamerada senin kendine zarar verdiğin kayıt altına alınacak. Bundan onlar sorumlu tutulmaz ki.
Ercan (Ses): Merak etme eğer anlık olarak bizi izliyorlarsa buna müsaade etmeyecekler zaten.
Aslı: Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?
Ercan (Ses): Deneyerek görelim istersen.
Aslı: Ben hiçbir şey yapmayacağım.
Ercan (Ses): Eğer bana bir şey olursa üzgünüm ama burada tek başına kalacaksın prenses..
Aslı: Sen de hiçbir şey yapmayacaksın. Bu bir çözüm değil…. Düşünüp daha mantıklı bir şey bulabiliriz
Ercan (Ses): Daha mantıklı bir şey yok. Sen gece mışıl mışıl uyurken ben tüm ihtimalleri düşündüm.
Aslı: Etrafta kesici, delici herhangi bir alet yok. Adamların bunu düşünmeyeceğini mi sandın?
Ercan (Ses): Merak etme onu da düşündüm. Senden sadece bana güvenmeni istiyorum.
Aslı: Kendime zarar vermeyeceğim dedim!
Ercan (Ses): Aslı! Eğer ikimiz aynı anda bunu yaparsak bir sonuç elde edebiliriz. Yoksa beni kurban olarak verebilirler. Muhtemelen elde etmek istedikleri şey ikimizde de var…. Anlamıyor musun hayatım senin elinde!
Aslı: Bu çok saçma… çok gereksiz bir kumar! Hadi ikimizi de kurban etmeye karar verirlerse… hadi bizim gibi bir sürü rehine varsa… iki tanesi intihar etmiş ne olacak sanki derlerse…
Ercan (Ses): Tüm bu ihtimalleri düşündük… artık geriye dönmeyellim… burda ikimizden başka kimse yok ve ne olursa olsun bu adamlara yaşayan iki rehine gerekiyor… bana güven.
Aslı: Kendime zarar vermemi isterken sana nasıl güvenebilirim ki?
Ercan (Ses): Bak tekrardan söylüyorum. Sen yapmasan da ben bunu yapacağım ve eğer tek rehine ile yola devam etmeyi göze alırlarsa işte o zaman bu kumarı kaybeden ben olurum. Hem de senin yüzünden.
Aslı: Nasıl bir anda her şeyin sorumlusu ben oluyorum?
Ercan (Ses): Artık daha fazla konuşmayacağım. Şimdi beni iyi dinle…. Yatak çarşafını alıp kalın bir ip gibi katla….
Aslı: Ercan…. emin misin?
Ercan (Ses): Sadece dediklerimi yap. Yatak çarşafını al ve ip gibi katla.
(Aslı hiç yerinden kalkmaz.)
Aslı: Sonra?
Ercan (Ses): Yaptın mı?
Aslı: Evet sonra?
Ercan (Ses): Şimdi onu boğazından geçir.
Aslı: Ne!
Ercan (Ses): Boğazından geçirip sıkı bir düğüm at!
(Aslı o esnada sinirli bir şekilde önündeki kırmızı butonlardan birine basar. Sahnenin ışıkları kapanır. Loş bir ışıkta Aslı görünmektedir.)
Ercan (Ses): (Sevinerek) Bak gördün mü? Sana bizi izlediklerini söylemiştim.
Aslı: (Ağlamaklı) Tamam artık vazgeçelim.
Ercan (Ses): Ne vazgeçmesi daha yeni başlıyoruz?
Aslı: Ercan… karanlıktan korktuğumu biliyorsun… lütfen vazgeçelim.
Ercan (Ses): Bana biraz daha güvenir misin? Çok az kaldı… boynundan geçirip düğüm attın değil mi?
Aslı: Evet.
Ercan (Ses): Tamam odadaki masayı görebiliyor musun?
Aslı: Hayır çok karanlık… ışıkların tekrardan açılmasını mı beklesek.
Ercan (Ses): Hayır hayır… onların da istediği bu zaten… bizi engellemeye çalışıyorlar… sürünerek masaya doğru gidebilirsin….
(Ercan’ın tarafından sürünme sesleri duyulur.)
Ercan (Ses): Bak ben buldum bile… zaten odada pek bir eşya yok… bulabilirsin… hadi sadece biraz sürün...
(Aslı yerinden kalkmadan ayakları ile sürünme sesi yapar.)
Aslı: Tamam buldum. Şimdi ne yapacağız?
Ercan (Ses): Masanın uzak köşedeki ayağına ipin uçlarını bağla.
Aslı: Sonra?
Ercan (Ses): Bağladın mı?
Aslı: Evet.
Ercan (Ses): Çok hızlı yapıyorsun sanki… beni kandırmıyorsun değil mi?... bak hayatım senin ellerinde… boşu boşuna ölmek istemem.
Aslı: Birbirimize güvenmek dışında şansımız yok Ercan.
Ercan (Ses): Peki… ben sana güveniyorum.
Aslı: İpi masaya bağladıktan sonra ne yapacağız?
Ercan (Ses): Masanın ayakları sabitlenmiş olsaydı işimiz tamamdı. Ama kendimizi çektiğimiz anda masa da kayar. O yüzden yatağı ortaya alarak ipi masayla yatağın arasından geçirmemiz lazım. Bu sayede büyük bir direnç oluşturup masanın kaymasını engelleyeceğiz. Anladın değil mi?
Aslı: Anladım.
Ercan (Ses): Çok güzel. Yatağın üstünden ipi geçirerek masayla aranıza yatağı al.
Aslı: Bir dakika…
(Aslı oturduğu masanın ayaklarını ileri geri hareket ettirerek bilerek ses çıkartır.)
Ercan (Ses): Hallettin mi?
Aslı: Evet
Ercan (Ses): Tamam şimdi en kolay kısmı kaldı…. Son gücümüzle… gözlerimiz kararana kadar…. kendimizi boğacağız…. 3 dediğimde başlıyoruz… 1…2…3!
(Ercan’ın kendini çektiğini anladığımız sesler duyulur. Aslı bir süre sessiz kalır ve önündeki kırmızı butonlardan birine basar. Yan odaya uyutucu gaz sıkıldığını anladığımız bir ses duyulur. Ercan öksürmeye başlar.)
Ercan (Ses): (Can havli ile öksürerek) Aslı….. gaz sıktılar… Aslı!
(Ercan’ın sesi giderek azalır ve sonunda yere düştüğünü anladığımız bir ses duyarız. Sahne tamamen kararır.)
SAHNE 3
Sahnenin ortasında Ercan baygın yatmaktadır. Yine beyaz duvarlı odadadır. Odadaki yatak, masa ve diğer tüm eşyalar kaldırılmıştır. Sadece 1. Sahneden kalan boş meyve suyu kapları, su şişeleri ve birkaç parça poğaça vardır.
(Ercan baygın yatarken Aslı sessizce sahneye girer. Üzerinde Ercan’da olduğu gibi eski kıyafetler vardır. Sahnenin seyirciye göre sağ tarafına geçer. Baygınmış gibi yere yatar. Bir süre sonra uyanırmış gibi yapar.)
Aslı: (Yattığı yerden konuşur.) Ercan!.... Ercan!
(Ercan uyanır. Aslı’yı görünce korkar ve şaşırır.)
Ercan: Sen… Aslı mısın?
Aslı: (Evet anlamında başını sallar.) Sen de Ercan olmalısın
Ercan: Böyle hayal etmemiştim.
Aslı: Nasıl yani?
Ercan: (Biraz durur. Utanarak) Daha güzelmişsin.
(Aslı toparlanır. Biraz geri gider.)
Aslı: Neden aynı yerdeyiz?
Ercan: Bilmem… artık hiçbir şey anlamıyorum.
Aslı: En son sana uyup kendimi öldürmeye çalışıyordum.
Ercan: Haklı çıktığımı hatırlatmak isterim.
Aslı: Teşekkürler…. Sayende ölmemize bile izin vermediklerini öğrendik.
Ercan: Gerçekten sadece durmamız mı gerekiyor… uslu çocuklar gibi.
Aslı: Yaptığımız her yaramazlık yüzünden ceza da alıyoruz.
Ercan: Ceza?
Aslı: Eşyalar gitmiş…. önlem almışlar işte. Dahiyane fikrin sonucunda artık yerde yatacağız.
Ercan: Sana kalsa hala gönderdikleri kuru ekmekleri yeyip birinin bizi kurtarmasını bekleyecektik.
Aslı: Bir sonraki yaramazlığımızda o kuru ekmeği de göndermeyebilirler.
Ercan: Ben de birkaç bir şey var. (Yerdeki su, meyve suyu, poğaçaya bakar.)
Aslı: (Bir anda şaşırarak sinirlenir.) Pardon?
Ercan: Bunlar biraz idare eder bizi diyorum.
Aslı: O gördüklerim su, meyve suyu ve poğaça mı?
(Ercan başını öne eğer. Eliyle saçını kaşır. Ne diyeceğini bilemez.)
Ercan: Bak…
Aslı: Sakın… sakın bir şey söyleme!
Ercan: Seni tanımıyordum bile… üstelik burada ne kadar kalacağım da belli değildi.
Aslı: Ee?
Ercan: Ee’si kusura bakma ama önce kendimi düşünmek zorundaydım.
Aslı: Ben gönderdikleri bayat ekmeği bile sana verdim ya!
Ercan: Ama yemeyeceğini söylemiştin.
Aslı: Bilmem hatırlar mısın ama çok susadığımı da söylemiştim!
Ercan: Dedim ya önce kendimi düşünmek zorundaydım… bu en temel kuraldır.. ilk yardım da bile önce çevre ve kendi güvenliğini sağlamak gerekiyor.
Aslı: Ne diyorsun sen ya?... Yan tarafta susuzluktan ölebilirdim.
Ercan: Buna müsaade etmeyeceğimi biliyorsun.
Aslı: Hadi ya! Çok sağol… teşekkür ederim!
(Ercan içinde yarımdan daha az miktarda su bulunan şişeyi alıp yerden Aslı’nın tarafına yuvarlar.)
Ercan: Sandığın kadar kötü bir insan değilim.
(Aslı biraz durur. Sonra suyu alır. Kana kana tamamını içer.)
Ercan: Ben sokakta büyüdüm.
Aslı: Bana fakir edebiyatı yapma!
Ercan: Sokakta kendini korumayı bilmezsen kimse seni korumaz… düştüğünde… hastalandığında…. Yaralandığında… kimse… kimsenin umurunda bile olmazsın…
Aslı: Bundan sonra bana söylediklerine nasıl inanabilirim ki?
Ercan: Niye yalan söyleyeyim?
Aslı: Daha önce söylemişsin… yine söyleyebilirsin.
Ercan: Sebebini açıkladım ama.
Aslı: Artık sana güvenmiyorum.
Ercan: Peki… tamam…. öyle olsun.
(Deyip odanın Aslı’da uzak köşesine çekilir ve oturur.)
Ercan: Böyle bekleyelim… Işığı açsınlar… kapatsınlar… biz böyle bekleyelim… yemeğimizi gönderirlerse teşekkür edelim… yaşlı bir dede ve nene olana kadar bekleyelim.
(Aslı ayağa kalkar. Sahnenin sağından soluna adımlar atarak yürümeye başlar.)
Aslı: Ben bekleyelim demedim.
Ercan: Ya ne dedin?
Aslı: Sadece sana güvenmiyorum dedim.
Ercan: Birbirimize güvenmezsek buradan iki adım dışarı çıkamayız.
Aslı: Yine birbirimize güvenip ne yapacağız bay dahi?... Bu sefer de birbirimizi aynı anda öldürmeye mi çalışacağız?
Ercan: Sadece bu oyunu onların kurallarıyla oynamaya çalışıyordum… ki başarılı da oldum.
Aslı: Bundan sonra benim kurallarımla oynayacağız!
Ercan: Hay hay efendim. Buyurun sizi dinliyorum.
Aslı: Bizden istedikleri bir şey var.
Ercan: Her şey ellerinde dedim ya… Telefon, cüzdan…
Aslı: Kafamızın içinde olanlardan bahsediyorum.
Ercan: Bu ihtimali konuştuk.
Aslı: Sakladığın bir şeyler var.
Ercan: Yok diyorum yok!
Aslı: Benim de var.
Ercan: Ne!
Aslı: Yan tarafta sadece sesini duyduğum bir adama her şeyimi anlatacak değildim herhalde.
Ercan: Göründüğün kadar prenses olmadığını biliyordum.
Aslı: Az önce kendi ağzınla söyledin. Sen de kimseye güvenmiyorsun… önce kendini düşünüyorsun…. Yani senin de sakladığın bir şeyler var.
Ercan: Diyelim ki var. Birbirimize sırlarımızı söyleyince mi kurtulacağız burdan?
Aslı: Sır derken lisede hoşlandığın kızın adından bahsetmiyorum… onları da ilgilendirecek bir şey olmalı.
Ercan: Organ mafyalarını mı?
Aslı: Organ mafyası… örgüt ya da banka soyguncuları adına ne dersen.
Ercan: Adamların bizden istediği bir bilgi olsa işkence yaparak konuşturmaya çalışmazlar mıydı?
Aslı: Belki de kimliklerini açığa çıkarmak istemiyorlardır.
Ercan: Kafalarına maske takıp bizi dövmek çok da zor olmasa gerek.
Aslı: Bizi döverek konuşturdular diyelim… sonra salıverseler herkes bize sormaz mı bu haliniz ne diye?
Ercan: Yani dövselerdi… sonunda öldürmek zorunda mı kalırlardı diyorsun?
Aslı: Muhtemelen.
Ercan: Bende organ mafyalarının işine yarayacak hiçbir şey yok.
Aslı: Belki de banka soyguncularıdır demiştim.
Ercan: Bankacılarla hiç işim olmaz zaten.
Aslı: Boşuna yorulma. Artık söylediğin hiçbir şeye inanmıyorum.
Ercan: Ben de sana inanmıyorum.
Aslı: İki yudum su için yalan söylemişsin. Kusura bakma ama ikimiz arasından kimin daha güvenilir olduğu konusu tartışmaya kapalı.
Ercan: Sadece bir tane yalan söyledim diye diğer her şey de yalan mı yani?
Aslı: Neden olmasın?
Ercan: Hakkımda istediğin her şeyi düşünebilirsin kimseyi inandırmak zorunda değilim.
Aslı: Senin planınla az kalsın kendimi öldürüyordum. Şimdi kenarı çekilip böyle konuşamazsın.
Ercan: Anlattıklarıma inanmadığın sürece ne yapabilirim ki?
Aslı: O zaman yalanları bir kenara bırakıp en baştan başlayacağız.
Ercan: (Alay ederek.) Merhaba ben Ercan.
Aslı: Bak ikimizin tek ortak noktası aynı bankaya gidiyor olmak… Bu yüzden o konuları yeniden konuşmalıyız.,
Ercan: Sabaha kadar bankayı konuşsak ne olacak? Bir anda kapının kilidi mi açılacak?
Aslı: Son kez soruyorum… bankaya neden gidiyordun?
Ercan: Neden hep cevap veren tarafta ben varım? İlk sen anlatsan olmuyor mu?
Aslı: Zaten senin kurallarınla oyunu oynadık!... Sırada ben varım!
Ercan: Sen bankaya neden gidiyordun?
Aslı: Peki benden başlayalım… kart çıkartmayacaktım. Bankamatiğe kartımı falan da kaptırmadım…
Ercan: Ne!
Aslı: Birisi var… çalışanlardan… onun için gidiyordum.
Ercan: Neden en başta söylemedin ki bunu?
Aslı: Ailemle yaşadığımı söyleyince bile prenses deyip dalga geçen birine neden söyleyeyim ki.
Ercan: E bunu söylemenle bizim buradan çıkmamızın ne ilgisi var?
Aslı: Deniyorum işte… hala ışıklar kapanmadıysa…. Kapının kilidi açılmadıysa demek ki işe yarar bir şey değil.
Ercan: Böyle deneyerek mi gideceğiz?
Aslı: Evet. Zaten onları ilgilendiren veya rahatsız eden bir şey olduğunda bir şekilde tepki veriyorlar… Sıra sende.
Ercan: Ben yalan söylemedim. Hesap açtırmak için gidiyordum.
(Bir anda ışıklar kapanır.)
Aslı: Al işte… ne zaman sen bir şey yapsan bu oluyor… hala oyunun kurallarını anlamadın mı?
Ercan: Ne yaptım ki ben şimdi?
Aslı: Belli ki yalan söyledin?
Ercan: Ne alaka ya?
Aslı: Anlık olarak dinleniyoruz. Hemen tepki alıyoruz… Belki ağzından çıkacak bir kelime ile şu kapının kilidi açılacak.
Ercan: Öyle bir şey olmayacak.
Aslı: Çünkü söylemeyeceksin değil mi?
Ercan: (Sinirle) Söylemem gereken her şeyi söyledim. Sakladığım bir şey yok!
(Bir anda küçük pencereden bir karton kutu atılır. Karton kutunun içinde bir önceki sahnede arka tarafta asılı olan krokiler, haritalar, bir tane hediye kutusu, iki tane cep telefonu, iki tane cüzdan, iki tane ev anahtarı olmalıdır. Sahne yeniden aydınlanır.)
Aslı: Bu ne şimdi?
Ercan: Sonunda yemeğimizi göndermeyi akıl ettiler sanırım.
(Ercan hemen kutuyu alır.)
Aslı: Hemen açacak mısın?
Ercan: Artık alışman gerek. İçinde bulunduğumuz duruma bakacak olursak uzun süre burada kalacağız ve bu karton kutularla yemeğimiz geliyor prenses.
(Ercan kutuyu açar. İçine bakar. İçinden hiçbir şey çıkarmadan kutuyu geri bırakır.)
Aslı: Ne oldu?
Ercan: Yemek değilmiş.
(Aslı kutunun yanına gelir. İçine bakar. İçinden kendi anahtarını, cüzdanını ve telefonunu çıkarır.)
Aslı: Bunlar benim eşyalarım…. Bankaya giderken yanıma aldıklarım.
(Kutudan hediye kutusunu da çıkarır.)
Aslı: İşte! Hediyem bile var…. Onun için almıştım… İş çıkışında konuşup ona verecektim.
Ercan: Emin misin?
Aslı: Evet… hatta parfüm almıştım. İstersen açıp bakabilirsin.
(Ercan hediye kutusunu alır. Açar. İçinden parfümü çıkarır.)
Ercan: Telefona baksana… çalışıyor mu?
Aslı: O kadar akılsız olduklarını sanmıyorum.
(Aslı telefonu açmaya çalışır.)
Aslı: Tahmin ettiğim gibi… sıfır şarj… O gün bankaya giderken yanıma aldığım her şeyi kutuya koymuşlar.
(Kutunun içine yeniden bakar.)
Aslı: Sanırım seninkiler de burada.
(Ercan bir anda kutuyu Aslı’nın elinden alır.)
Ercan: Ben bakarım.
Aslı: Sakin ol. Hiçbir şeyini çalacak değilim.
Ercan: Öyle bir şey demedim. Seninkileri aldıysan kalanı benimdir zaten. Dursun şurda.
(Deyip kutuyu kenarı koyar.)
Aslı: Nasıl yani? Açıp bakmayacak mısın?
Ercan: Telefon, cüzdan falan vardır gerek yok bakmaya.
Aslı: Belki senin telefonunun şarjı vardır.
Ercan: Az önce sen demedin mi o kadar akılsız olamazlar diye?
Aslı: Bakmaktan ne kaybederiz ki?
Ercan: Gerek yok.
Aslı: Böyle davranmaya devam edersen yine benden bir şeyler sakladığını düşüneceğim.
Ercan: Ne alakası var?
Aslı: O zaman neden telefonu bile açmaya korkuyorsun?
(Ercan sinirle kutudan telefonunu çıkarır. Açma tuşuna basar. Siyah ekranı Aslı’ya gösterir.)
Ercan: Al… benimki de açılmıyor. Oldu mu şimdi?
Aslı: Diğer eşyalarına bakmayacak mısın?
Ercan: Hayır.
Aslı: Belki eksik bir şeyler vardır.
(Ercan kutunun ağzını açar. Hızlıca bakar ve yeniden ağzını kapatır.)
Aslı: Ne var o kutuda?
Ercan: Dedin ya işte… bankaya giderken üstümüzde olan eşyaları göndermişler.
Aslı: Ama neden?
Ercan: Ne bileyim neden? Git onlara sor.
Aslı: Bir sebebi olmalı… benimkilerde bir numara yok. Hediye kutusunun olayını bile anlattım.
Ercan: Benimkilerde de bir olay yok.
Aslı: Biliyor musun nedense şu an sana hiç inanamıyorum.
Ercan: İnanmak zorunda değilsin… ben de ikna etmek zorunda değilim!
Aslı: Yine her şeyi doğru dürüst söyleyen hiçbir şey saklamayan benim… yine yalan söyleyen… yine sır saklayan sensin.
Ercan: Offf!
(Ercan sinirle kutudan cüzdan ve anahtarını çıkarır.)
Ercan: Al! Cüzdan, anahtar. Bu kadar!... Her sıradan insan gibi dışarı çıkarken ben de yanıma telefonumu, cüzdanımı ve anahtarımı alıyorum!
Aslı: Kutuda başka bir şey yok mu?
Ercan: Hayır.
Aslı: Görebilir miyim?
Ercan: Neyi?
Aslı: Kutunun boş olduğunu gösterir misin?
Ercan: Abartıyorsun ama…
Aslı: O zaman ver ben bakayım.
(Aslı, Ercan’ın yanına yaklaşır.)
Ercan: Boş dedim boş!
Aslı: Bakmak istiyorum!
(Aslı zorla Ercan’ın elinden kutuyu alır. Kutunun içinden krokiler ve haritaları çıkarır.)
Aslı: Boş öyle mi? Bunlar ne peki?
Ercan: Bilmiyorum.
Aslı: Ne demek bilmiyorum? İkimizin üstünden çıkan eşyalar bunlar olduğuna göre ve benim olmadığına göre bu kağıtlar senin… pardon haritalar… hatta krokiler mi demeliyim?
Ercan: Bilmiyorum dedim!
(Aslı kağıtları inceler.)
Aslı: Bir dakika bir dakika… Bu… bunlar Saklıbank’ın olduğu caddenin haritası… bu da bankanın krokisi sanırım.. Ne işi var bunların senin üzerinde?
Ercan: Onlar benim değil!
Aslı: Neden benden saklamaya çalıştın o zaman.
Ercan: Saklamaya çalışmadım. Kutunun en altındaymış herhalde. Görmedim bile.
Aslı: Artık yalan söylemenin bi anlamı yok Ercan! Yolun sonu anlat! Ne bunlar?
Ercan: Nerden biliyim ben ya?
Aslı: Madem öyle… yırtayım o zaman ben bunları.
(Aslı kağıtları yırtar gibi yapar. Ercan bir anda hareketlenir.)
Aslı: Ne oldu? Önemli şeyler mi yoksa bunlar?
Ercan: Verir misin şunları bana!
Aslı: Senin değil ki. Ne yapacaksın?
Ercan: Ver şunları bana!
(Ercan, Aslı'nın üstüne yürür. Küçük bir boğuşma olur. Aslı kağıtları tek hamlede yırtıp yere atar. Ercan donakalır. Yere yığılır.)
Ercan: (Yırtılmış kağıtları eline alıp ağlamaklı bir şekilde) Bankaya keşfe gidiyordum.
Aslı: Ne!
Ercan: Haritadaki ve krokideki eksikleri tamamlamak için son keşiflerimi yapıyordum.
Aslı: Son derken?
Ercan: Haftada birkaç kere gidiyorum.
Aslı: Neden?
Ercan: Planın kusursuz olması için.
Aslı: Ne planı?
Ercan: Anlamamazlıktan gelme artık… banka soygunu planından bahsediyorum…
Aslı: (Şaşırarak) Saklıbank’ı mı soyacaktın?
Ercan: Soyacaktık.
Aslı: (Aslı biraz durur. Sonra bir anda güler.) Sonunda Ercan Bey! Günlerce itiraf etmeyeceksiniz diye o kadar korktuk ki..
Ercan: Korktuk derken?
(Aslı ofisinin olduğu tarafa seslenir.)
Aslı: Arkadaşlar bana bir sandalye ayarlayabilir misiniz?
Ercan: Ne oluyor burda?
(Sahnenin sağ tarafındaki kapı açılır ve bir sandalye bırakılır. Aslı, Ercan’a elini uzatır.)
Aslı: Tekrardan merhaba Ercan. Ben İşlenmemiş Suçlar Birimi’nden Aslı.
Ercan: Ne!
Aslı: Biraz uzun hikâye. Yorulma otur lütfen.
(Aslı sandalyeyi sahnenin ortasına koyar ve Ercan’ı oturtur. Sandalyenin etrafında dolaşarak anlatmaya başlar.)
Aslı: Hemen yan tarafta ofisim vardı. 7/24 önümdeki monitörlerden seni izlemek epey yorucuydu. Üstüne anlık olarak cevap da yetiştirmem gerekiyordu. Ne kadar yoruldum bilemezsin.
Ercan: Kimsin sen?
Aslı: Üzgünüm ama yan tarafta seninkiyle aynı hücrede kapatılmış bir rehine değilim.
Ercan: Gireceğin sınav… ailen?
Aslı: Onlar sorgu sürecinde kullandığımız senaryoda yazanlar. Aslına bakarsan sınava falan çalışmıyorum, ailemle de yaşamıyorum…. Evliyim. İki çocuğum var. Senin duygusal anlamda benden biraz olsun hoşlanman, aramızda bir şeylerin olacağı ihtimalini düşünmen işimizi kolaylaştıracağı için senaryoyu o şekilde planladık.
Ercan: Beni kandırdınız yani?
Aslı: Buna kandırma denmez. Çünkü her şey senin iyiliğin içindi.
Ercan: Ne istiyorsunuz benden?
Aslı: Senden bir şey istemiyoruz. Sadece görevimizi yapıyoruz.
Ercan: Göreviniz?
Aslı: İşlenmemiş Suçlar Birimi olarak henüz suç işlenmeden şüphelileri yakalıyoruz.
Ercan: Ben şüpheli falan değilim.
Aslı: İşte tam da bu yüzden şüphelinin ağzından işleyeceği suçu duyana kadar bekliyoruz.
Ercan: Ben hiçbir şey söylemedim.
Aslı: Her tarafa yerleştirdiğimiz kameralarla da 7/24 kayıt alıyoruz. Yani az önce ağzından çıkanlar çoktan sisteme kaydedildi.
Ercan: Bu yaptığınız suç… beni böyle alıkoyamazsınız.
Aslı: İşlenmemiş Suçlar Birimi devletin yürüttüğü gizli bir proje. Yani yasadışı herhangi bir durum yok.
Ercan: Sizi şikâyet edeceğim. Senaryolar yazıp rol yapmışsınız bunun neresi yasal!
Aslı: Hemen kızmayın. Hala aynı takımdayız. Hatta bana teşekkür bile etmelisiniz. Sayemde hapis bile yatmayacaksınız.
Ercan: Ne… nasıl yani?
Aslı: Biz insanları suç işlemeden hapise tıkan bir birim değiliz. Artık suç işleyene kadar bekleyen sonra onları hapiste çürüten bir sistem yok.
Ercan: Ne zamandan beri? Neden tüm arkadaşlarım hapiste de sadece ben burdayım?
Aslı: Yeni bir birim olduğumuzu söylemeyi unuttum zannedersem. Arkadaşlarınız kadar şanssız değilsiniz.
Ercan: Nasıl anladınız?
Aslı: Neyi?
Ercan: Soygun olayını.
Aslı: Senin gibi suça meyilli insanların olduğu uzun bir listemiz var.
Ercan: Suça meyilli derken?
Aslı: Yapay zeka desteğiyle büyük bir datayı işledik. Anne babanın durumu, bağımlılık potansiyeli, arkadaş çevresi, ekonomik durum, düzenli olarak gidilen yerler ve daha birçok veriyle suça meyil teşkil eden kişilerden oluşan bir liste elde ettik. Sonra bu listedeki kişileri belli aralıklarla takibe aldık. Sen de son dönemde Saklıbank çevresinde fazla vakit geçiriyordun. Üstelik ekonomik durumun, ailen, arkadaş çevren ve daha bir sürü şey yanlış şeyler yapabileceğini gösteriyordu. Tabi emin olamazdık. Bunun için daha kesin delillere ihtiyacımız vardı. Biz de seni buraya aldık. Üstünden çıkanları da görünce açıkçası ben emin oldum ama dediğim gibi senin ağzından da duyup kayıt altına almamız gerekiyordu.
Ercan: Şimdi ne olacak?
Aslı: Eğer biraz daha gecikmiş olsaydık muhtemelen şu an uzun süreli hapis cezası almış olurdun ama şimdi hapis yatmayacaksın.
Ercan: Beni salacak mısınız yani?
Aslı: O konuya girmeden önce biraz şu plandan konuşalım.
Ercan: Neden?
Aslı: Çünkü plan ve plandaki kişiler seninle ilgili vereceğimiz kararı etkileyecek.
Ercan: Söyledim ya keşfe gidiyordum…. Son birkaç pürüz kalmıştı… her şey hazırdı.
Aslı: Kaç kişisiniz?
Ercan: Onları da yakalamadınız mı?
Aslı: Hayır henüz değil… aslında kim olduklarını söylersen onlara büyük bir iyilik yapmış olursun. Sayende senin gibi hapisten kurtulurlar.
Ercan: Hiçbirini tanımıyorum ki.
Aslı: Nasıl yani?
Ercan: Sosyal medyadan tanıştık. Plana dahil olan kimse birbirini tanımıyor. Sahte hesaplar ve takma isimler kullanıyoruz.
Aslı: Soygunu yapacağınız gün nasıl olacaktı peki?
Ercan: Herkesin beklemesi gereken yerler belli… söylenecek kodlar var… plana dahil olan banka çalışanları da var. Çok zor olmayacaktı... her şey belliydi.
Aslı: Senin görevin neydi?
Ercan: Ben son aşamadaydım. Tek yapmam gereken dışarıda Sufle’nin paraları çıkarmasını beklemekti.
Aslı: Sufle?
Ercan: Takma isim…. Sufle paraları çıkaracak ben de ona “Kusursuz plan tamamlandı” deyip paraları alacaktım.
Aslı: Anlamadım?
Ercan: Benim kodum buydu. “Kusursuz plan tamamlandı”
Aslı: Ne gerek var ki buna?
Ercan: Çünkü birbirimizi tanımıyoruz. İçeriden çıkana kodu söylersem bana parayı verecekti. Ben de merkezimize götürecektim.
Aslı: Merkeziniz?
Ercan: Benim evim.
Aslı: Bu saatten sonra yalan söylemenin bir anlamı olmadığını biliyorsun değil mi?
Ercan: Merkez benim evim olacaktı. Yalan söylemiyorum.
Aslı: Neden?
Ercan: Çünkü diğerleri apartmanda yaşıyor. Çok dikkat çekerdik.
Aslı: O zaman plana dahil olan herkes senin evini biliyor.
Ercan: Hayır. Soygun günü öğreneceklerdi.
Aslı: Neden?
Ercan: Soygundan önce beni bulup tanımamaları için.
Aslı: Neden birbirinizi tanımamaya bu kadar dikkat ediyordunuz?
Ercan: Şu an size onların ismini verememem için.
Aslı: Ama bak bize şu an isimlerini veremediğin için senden daha uzun süre rehabilite edilecekler.
Ercan: Rehabilite derken?
Aslı: Dedim ya… suçluları içeri tıkan bir kurum değiliz. Onları rehabilite etmeyi yani iyileştirmeyi amaçlıyoruz.
Ercan: Rehabilite ha… içi boş havalı kelimelerden biri….bu mu bize layık gördüğünüz son?
Aslı: Neden öyle düşünüyorsun?
Ercan: Biliyorum bu rehabilite saçmalıklarını… topluma kazandırma palavrasıyla üstümüzde deneyler mi yapacaksınız?
Aslı: İnsan üzerinde deney yapmak sandığın kadar kolay bir şey değil.
Ercan: O zaman bırakın da neyse cezam gidip çekeyim.
Aslı: Gerçekten hapis mi yatmak istiyorsun?
Ercan: Deney faresi olmaktan iyidir.
Aslı: Havasız, pis koğuşlarda gökyüzü bile görmeden yıllarını harcamak daha mantıklı yani?
Ercan: En azından ne olacağını biliyorum… sizin ne yapacağınız bile belli değil.
Aslı: Her şey belli… Senin için belirlediğimiz 3 yıllık rehabilitasyon planımız her detayıyla hazır…. Ama yok ben 3 yıl yerine 30 yıl yatmayı tercih ederim dersen bilemem tabii
Ercan: 3 yılda ne değiştirebilirsiniz ki? İnsanlar küçücük takıntılarından kurtulmak için yıllarca terapi alıyor.
Aslı: Bu kadar umutsuz olma. Bunun üstesinden beraber geleceğiz.
Ercan: Motivasyon konuşması yapmayı bırakıp 3 yılda ne yapacağınızı anlatır mısın?
Aslı: Sen doğru ortamda yetişmiş bir çocuk değilsin. Önce bunu çözeceğiz.
Ercan: Güzel bir aileye evlatlık olarak verileceğim yani?
Aslı: O, bu yaşlarda tercih edilen bir metot değil.
Ercan: 3 yıl boyunca terapi mi alacağım… Bir tane koltuğa yatıp hayat hikayemi anlatacak birkaç yıl sonra da “Gerçek hikâyeden uyarlanmıştır” yazısıyla bir diziye konu mu olacağım.
Aslı: Terapi yöntemini kullanacağız ama sadece onunla sınırlı kalmayacak. Artık beyin haritalama yöntemleri çok gelişti. Üzüldüğümüzde, sevindiğimizde, öfkelendiğimizde beynimizin hangi kısımlarının aktifleştiğini biliyoruz.
Ercan: Ee ne olmuş biliyorsak?
Aslı: Belki seni suça meyilli hale getiren beyin bölgesini de bulabiliriz demek.
Ercan: Belki mi?... Yani deney faresi olduğumu kabul ediyorsunuz.
Aslı: Birileri beyinden bahsederken kesin cümleler kuruyorsa bil ki seni kandırıyordur Ercan.
Ercan: Kesin olarak bilmeden beynimdeki suça meyil yaratan bölgeyi söküp atacaksınız yani?... Sonra bir bakmışım aa yürüyemiyorum. (Alay ederek) Ercan Bey bankayı soymaya giderken bacaklarınızı kullanacağınızı düşündük. Yani suça meyil yaratan bölge bacaklarınızmış. O yüzden bundan sonra yürümeseniz daha iyi olur.
Aslı: Beyninden hiçbir şeyi söküp atmayacağız. Artık elektrotlar yardımıyla beyne sinyal vermek mümkün. Sorumlu bölgeyi bulup o kısmı susturacak sinyaller gönderebiliriz.
Ercan: Tüm bunları yapmak için benim iznimi almanız gerekmiyor mu?
Aslı: Gerekiyor tabi ki.
Ercan: İzin vermezsem ne olacak?
Aslı: Herkes için uygulanan prosedür sana da uygulanacak.
Ercan: Zaten hapis yatmayı kabul ettiğimi söyledim az önce.
Aslı: Son kararını vermen için sana 3 saat süre tanıyacağız.
Ercan: 3 saat daha burada kapalı mı tutulacağım?
Aslı: Yetişmen gereken bir yer mi var?
Ercan: Kaç gündür burdayız?
Aslı: Seni aldığımızda pazartesi günüydü. Şu an Çarşamba günündeyiz.
Ercan: Saat?
Aslı: Sabah 11. Neden sordun?
Ercan: Soygun bugün öğle arasında yapılacak.
Aslı: Arkadaşlarım arama çalışmalarına çoktan başladı. Soygun saatinden önce hepsi yakalanmış olur.
Ercan: Yakalanınca onlara ne olacak?
Aslı: Sana sunduğumuz teklifin aynısını onlara da sunacağız.
Ercan: Yakalayamazsanız?
Aslı: Artık suç işlenmiş olacağı için bizim birimin ilgileneceği bir durum kalmaz. Biz işlenmemiş suçlar birimiyiz.
Ercan: Söyleyecekleriniz bittiyse artık yalnız kalabilir miyim?
Aslı: 3 saatlik süren başladı. Acele etme. Sakin kafayla düşün. Kafana takılan herhangi bir şey olursa hiç çekinmeden bana seslenebilirsin. Hemen yan tarafta ofisimde olacağım. Süren dolduğunda yanına gelirim.
(Aslı telefonunu, cüzdanını, anahtarını ve kağıtları alıp sahnenin seyirciye göre sağındaki kapıdan çıkar sahne kararır.)
4. SAHNE
Sahne beyaz duvarlı odadır.
(Saatin geçtiğini gösteren tik tok sesleri eşliğinde sahne aydınlanıp kararırken Ercan’ı farklı pozisyon ve yerlerde düşünürken görürüz. Bir süre sonra sahne tamamen aydınlanır. Ercan sandalyenin yanında yere çökmüş oturmaktadır. Sahneye sağdaki kapıdan Aslı girer.)
Aslı: Sana güzel bir haberim var. Tüm arkadaşların soygundan önce yakalandı ve rehabilite edilmeyi kabul ettiler.
(Ercan ayağa kalkar.)
Ercan: Rehabilitasyon nerede olacak?
Aslı: Bazen senin evinde, bazen burada, belki de bir parkta…
Ercan: Kabul edersem hiçbir şey olmamış gibi burdan çıkıp evime gidebilecek miyim?
Aslı: Tabi ki. Hatta biraz istirahat etmen için sana süre bile vereceğiz.
Ercan: Peki beni bulamayacağınız yerlere kaçarsam?
Aslı: İstersen deneyebilirsin.
Ercan: Yurt dışına kaçsam?
Aslı: Tedaviye uyumsuz olarak kabul edilir ve rehabilitasyon hakkını kaybedersin. Yakalandığın zaman da muhtemelen ömürlük bir hapis cezasına çarptırılırsın.
Ercan: Ben…. Teklifinizi kabul ediyorum.
Aslı: Senin adına çok sevindim. İnan bana çok doğru bir tercih yaptın.
Ercan: Şimdi ne olacak?
Aslı: Evine gidip biraz dinlenebilirsin. Hazır olduğunda biz seninle iletişime geçeceğiz.
Ercan: Eşyalarımı alabilir miyim?
Aslı: Tabi ki.
(Ercan yerdeki telefon, cüzdan ve anahtarını alır.)
Aslı: Gel seni geçireyim.
(İkisi beraber sahnenin sağındaki kapıdan çıkarlar. Sahne kararır.)
5. SAHNE
Sahne Ercan’ın evidir. Evde çok eşya yoktur. Dağınık ve pis görünmektedir. Tam ortada bir kanepe vardır. Sağ tarafta bir televizyon vardır. Televizyonun ekranı seyirciler tarafından görünmemelidir.
(Ercan önceki sahnelerde üstünde olan aynı kıyafetlerle sahneye girer. Telefonunu şarja takar. Telefonun açıldığını anladığımız bir ses duyulur. Biraz bekler ve telefonu çalar.)
Ercan: Alo… kiminle görüşüyorum… Sufle! … Ne diyorsun sen ya?... Siz yakalanmadınız mı?... Hep beraber rehabilite edileceğiz. Ne soygunu?... Ben de para falan yok…. Sana ben de para yok diyorum… Hayır evime gelemezsiniz… Hepinizin yakalanmış olması lazımdı.… Ben parayı almadım diyorum sana… Kod mu… Sana kodu söyleyen ben değildim…. Birisi söyleyip parayı mı aldı?
(Ercan şaşırmış bir şekilde telefonu kapatır. Sonra bir anda televizyona kafasını çevirir. Televizyonu açar.)
Haber Spikeri: Son dakika gelişmesiyle karşınızdayız sayın seyirciler… Saklıbank’ın en büyük şubelerinden biri henüz kimliği belirlenemeyen kişiler tarafından soyuldu…. Arama çalışmaları tüm hızıyla devam ediyor.
(Bu esnada Ercan’ın telefonu çalar. Telefonu açar.)
Ercan: Alo!
Aslı (Ses): Merhaba Ercan.
Ercan: Aslı Hanım!
Aslı: (Alaylı bir ses tonuyla) Kusursuz plan tamamlandı. İşlenmemiş Suçlar Birimi’nden selamlar. (Deyip alaylı bir kahkaha atar.)
(Ercan donakalmıştır. Sahne kararır.)
SON
Merhaba, size Canada'dan yaziyorum. Biz Edmonton'da, Turk Dernegi catisi altinda bulusarak henuz egitim alma surecinde olan birkac tiyatroseveriz. Belki onumuzdeki surecte bir oyun sahneleme duzeyine geldigimizde ihtiyacimiz olacak oyun metni icin simdiden okumalar yaparak hazirliklarimizi surdurmekteyiz. Bu kapsamda "Islenmemis Suclar Birimi"ni de okuduk ve sevdik. Elinize, kaleminize saglik. Uretkenliginizin ve basarilarinizin devami dileklerimizle...
YanıtlaSilMerhaba, öncelikle güzel yorumunuz ve ayırdığınız vakit için çok teşekkür ederim.
SilOyunumu beğenmenize çok sevindim. Sizler tarafından sahnelenmesinden mutluluk duyarım. Sahnelemeye uygun gördüğünüz zaman benimle tekrardan iletişime geçmenizi rica ediyorum.
Yazdığım oyun aracılığıyla sizlere ulaşabildiğim için çok mutlu oldum. Çalışmalarınızda kolaylıklar diliyorum. Sağlıcakla kalın :)
Hocamız hiç beğenmedi sizin yüzünüzden çok düşük puan aldık bunu beğenen kim acaba
SilMerhabalar şuan lise öğrencisiyim ve kendime bazı konularda çok güvenmesemde şüphesiz en çok güvendiğim konulardan biri oyunculuk yapmak , amatörce role girmek desek daha doğru . Tiyatro kursu ya da bana yön verebilecek kişiler olmadığı için bu zevkim bende bir ukde kaldı . O yüzden bir sahnede rol falan almasamda arada internetten metinler bulup ya da tiyatro kitaplarında kendimce karakterleri seslendiriyorum . Bugünde bu siteyi buldum ve o kadar kaptırdımki kendimi yaklaşık 2 saattir çalışmalarınızı okuyorum . Özellikle bu metin beni okurken şaşırttı ters köşeler yaptı ve 1 saat seslendirirken hiç sıkılmadım keyif aldım . Yazan kişinin kalemine sağlık gerçekten çok güzeldi .
YanıtlaSilMerhaba,
SilÖncelikle ayırdığınız vakit ve güzel yorumlarınız için çok teşekkür ederim. Mutlu oldum.
Bu siteyi açıp yazdığım oyunları herkese açık bir şekilde paylaşma konusunda tereddütlerim vardı ancak böyle güzel yorumlar geldikçe iyi ki yapmışım diyorum.
Keyif aldığınız oyunculuğu profesyonel düzeyde yapıp hayallerinizi gerçekleştirmeniz dileğiyle....
Oyun güzel sadece her tiyatro oyunlarında ya da sahnelerde döner sahne olmuyor.
YanıtlaSilO yüzden geçişler daha iyi olabilirdi.:)
Merhaba,
SilÖncelikle ilginiz ve ayırdığınız vakit için çok teşekkür ederim.
Evet, geçişler döner sahne ile daha etkileyici olabilir. Ancak döner sahne benim belirttiğim veya oyun için şart olan bir durum değil. Oyun daha önce döner sahne imkanı olmayan yerde sahnelendi. Ben de izleme fırsatı buldum. Seyir sevki açısından herhangi bir sorun olmadı.
Katkınız için teşekkür ederim. Sağlıcakla kalın :)
Gerçekten güzel bir oyun olmuş
SilTeşekkürler. Mutlu oldum ☺️
SilMerhabaa ilk olarak oyun gerçekten çok başarılı geldi bana.Ben bir lise öğrencisiyim ve haftaya arkadaşımla iki kişilik bir tiyatro sunmamız gerekiyor edebiyat hocamıza ve sınıfımıza.O yüzden sizden yine de izin almak istedim tiyatro muzu sunmak için!
YanıtlaSilMerhaba,
SilÖncelikle izin isteme nezaketinde bulunduğunuz için çok teşekkür ederim. Oyunumun sizler tarafından sahnelenmesinden mutluluk duyarım.
Instagram'da @yolcuyumsatirlarda adlı hesabımdan sahnelenen oyunlarımla ilgili paylaşımlar yapıyorum. Bu sebeple sizden tek ricam oyun gününden ve provalardan bana fotoğraf video vs göndermeniz.
Şimdiden çalışmalarınızda kolaylıklar diliyorum. Güzel haberlerinizi bekliyor olacağım.
Slm Ahmet Hocam, ben Elazığ'da bir lisede öğretmenlik yapmaktayım.Öğrencilerimle beraber oyununuzu sahneleyebilir miyiz?
YanıtlaSilMerhaba, ilginiz için teşekkür ederim. Mailinize geri dönüş yaptım.
SilOyununuz çok güzel ve etkileyici. kurgu ve final bölümü çok güzeldi.
YanıtlaSilGüzel yorumunuz ve ayırdığınız vakit için teşekkür ederim.
Sil